SSS
SSS
Bu konuda çok farklı görüşler var. Otoriteler tarafından ortalama risk grubunda bulunan kadınların 40 yaşından sonra mamogram yaptırmasını öneriliyor. Daha yüksek risk grubundaysanız doktorunuzla mamogram çektirmeye daha erken başlamak konusunda ya da yaptırabileceğiniz başka testlerle ilgili görüşmeniz doğru olacaktır.
Kegel egzersizleri idrar kaçırmayı kontrol etmede ve önlemede en etkili doğal yoldur. Öğrenilmesi uygulanması çok kolay, yararı ise çok fazladır. Arnold Kegel tarafından bulunmuş olup her yaşta uygulanabilir ve pelvik taban kasları dediğimiz ve mesane ve vajina kaslarını güçlendirerek hem idrar kaçırmayı önlerler hem de pelvik tabanı güçlendirirler. Kegel egzersizleri özellikle stres üriner inkontinans da yararlı ise de diğer tip idrar kaçırmalar olan acil (urge- idrar gelir tuvalete yetişemeden idrar kaçırmada) da yararlıdır. Ayrıca mikst tip inkontinans (hem stres hem de acil idrar kaçırmanın olduğu durumlar ve aşırı aktif mesanede(idrar torbasının aşırı aktif olması nedeni ile sık idrara çıkma) de yararlıdır. Sadece kadınlar da değil idrar kaçırma sorunu olan erkeklerde de yararlıdır.
İdrar yaparken birden idrarınızı tutunuz. Bu şekilde Pelvik taban kaslarını kasarak 10 sn idrar akışını durdurmuş olursunuz. Sonra 10 sn idrarınızı yapınız bu şekilde yaparak hangi kaslarınızı kullandığınızı bir hafta – on günlük deneme ile öğrenirsiniz, öğrendikten sonra günde 3- 4 kez 10 setlik şekilde yani 10 sn tutup 10sn bırakır gibi 10 defa yapınız. Bu işlemi günün her saatinde ve her yerde kimse farkına varmadan, televizyon izlerken, yemek yaparken, yemek yerken, yatakta veya ayakta her yerde rahatlıkla yapabilirsiniz.
Her ikisi de iyi huylu oluşumlardır. Polipler rahmin en iç tabakasında bulunan dokunun rahim içi ve rahim ağzına doğru gereğinden fazla büyümesi ile oluşurlar. Miyomların ve poliplerin çoğu belirti vermemesine rağmen bazen şikayetlere neden olabilirler. En sık rastlanan yakınmalar; anormal kanamalar, kasık ve karın ağrısı, kasıkta ve karında dolgunluk ile basınç hissi, cinsel ilişki sırasında ağrıdır. Miyom ve polipler direkt olarak kısırlığa neden olmazlar fakat yerleşim yerlerine göre doğurganlığı etkileyebilirler. Çünkü yerleşim yerine göre spermin ve yumurtanın tüplerden geçişini güçleştirebilir ya da embriyonun rahme yerleşmesini engelleyebilir. Miyom büyüdükçe üzerindeki endometrium tabakası gerilir ve kanlanması bozulur. Bu durumda embriyo rahimde yerleşse bile yeteri derecede kanlanmadığı için düşük gelişebilir. Miyomların tedavisinde genellikle ilaçlardan ya da cerrahi yöntemlerden yararlanılmaktadır. Poliplerinde histereskopik olarak çıkarılması mümkündür.
Serviks kanseri erken evrelerinde asemptomatik olabilir. Stromal invazyon ilerledikçe, hastalık klinik olarak belirgin hale gelir.Genital sistemmuayenesinde görülebilen çeşitli büyüme paternleri gösterir. Erken lezyonlar; dokunmakla kanayan, kaba, kırmızımsı granüler alanlar şeklinde görülür. Orta derecede ilerlemiş veya ilerlemiş invaziv serviks kanseri olan bu kadınlar sıklıkla aşağıdaki belirtilerin bir veya daha fazlasını gösterirler. Bu belirtiler: iştah azlığı, kilo kaybı, halsizlik,pelvikağrı, sırt ağrısı, bacak ağrısı, tek taraflı şiş bacak,vajinadanaşırı kanama, vajinadanidrarveyagaytagelmesive metastaz gelişmesine bağlıkemikkırıklarıdır. Ayrıca; intermenstrüel kanama, postkoital kanama, aşırı seropürülan akıntı, tekrarlayansistit, bel ağrısı, altabdominalağrı, alt ekstremitede ödem, obstrüktif üropati, bağırsak obstrüksiyonu, ciddianemiyebağlı nefes darlığı vekaşekside görülebilen diğer bazı belirtilerdir. Özellikle vajinal kanama varlığında malignansi (habis tümör) varlığı akla gelmelidir. Bununla beraber,vajinalakıntıda artış vecinsel ilişkisırasında ağrı da servikal kanser semptomlarıdır. Hastalığın ilerleyen safhalarında;abdomen,akciğerve başka diğer bölgeleremetastazlargörülebilir.
Daha ileri kanserler; kanama ve kötü kokulu akıntı ile birlikte, prolifere olan, kabartı oluşturan, mantar veya karnabahar benzeri büyüyen lezyonlar şeklindedir. Bazen fazla yüzeyel büyüme göstermeden, kaba, granüler yüzeyli, bütünü ile büyümüş irregüler serviks şeklinde görülür. İnvazyon arttıkça ,vajina, parametrium (rahimçevresinde bulunanbağ dokusu),pelvikyan duvarlar,mesaneverektumtutulur. İlerlemiş bölgesel hastalığa bağlı olaraküreterkompresyonu, hidronefroz ile sonuçlanan üreteral obstrüksiyona neden olur ve sonundaböbrek yetmezliğigelişir. Bölgesel invazyonun yanı sıra bölgesellenfdüğümlerine metastaz olur. Paraaortik lenf düğümlerindeki metastatik kanser lenf düğümünün kapsülünden dışarı yayılabilir ve doğrudanvertebrayıve sinir köklerini tutarak sırt ağrısı oluşturabilir.Siyatik sinirköklerinin dallarının doğrudan yayılımı sırt, bel ve bacak ağrısına; pelvik duvar venlerinin ve lenfatiklerinin sıkıştırılması ise bacaklardaödeme neden olur. Hastalıkta uzakmetastazlargeç olur, genellikle paraaortik nodlar,akciğerler,karaciğer, kemik ve diğer yapılar tutulur.
Yumurtalıklar kasıkların iç tarafında olduğundan, erken dönemde yumurtalık kanserinin teşhisi oldukça zordur. Hiçbir şikâyeti olmayan kadınlarda tarama amaçlı bir test yoktur. Jinekolojik muayene sırasında bu bölgede kitle saptanması doktorun bir takım testler istemesini sağlar. Bu testlerden birisi ultrason görüntüleme yöntemidir. Vajinanın iç kısmına küçük bir alet yerleştirilerek yapılan bu yöntemde yumurtalıklardaki kitle saptanır. Bu kitlenin hareketsiz olması yumurtalık kanseri olma riskini arttırır. Fakat bu yöntemle tümörün iyi veya kötü huylu oldu anlaşılamaz. Bunu anlamak için doktor karın bölgesinde küçük bir kesik yaparak laparoskop denilen aletle yumurtalıkları görüntüler. Bu sırada tümörden küçük bir parça alır. Ayrıca yapılankantestlerinde bir kanser göstergesi olan CA-125’in yüksek saptanması, diğer testlerle birlikte tanıyı büyük ölçüde koydurur. Ayrıca bu test hastaların takibinde oldukça önemlidir. Belirli aralıklarla bu testin yapılması hastaların tedaviye verdiği cevabı ve tekrarlama ihtimalinin takip edilmesini sağlar. Fakat CA-125 sadece yumurtalık kanserinde yükselmez.Yumurtalık kistleri, enfeksiyon gibi durumlarda da bu maddenin kandaki düzeyi artmaktadır. Hastalığın kesin tanısı için tümörden alınan parçanın patoloji laboratuarında incelenmesi gerekir.
Obezite ameliyatları estetik amaçla yani kişinin daha zayıf görünmesi için yapılmaz. Mide küçültme ameliyatınaaday olabilmek için kişinin "morbid obez" tanımına uyması gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından standartları belirlenenVücut Kitle İndeksi (VKİ) – Body Mass Index (BMI) hesaplamasında kilonuzun, boy değerinizin karesine bölünmesiyle (kg/m²) obezitenin derecesi belirlenir. Mide küçültme ameliyatı için kaç kiloda olduğunuz değil, boy ve kilo değerinize bağlı olarak hesaplanan VKİ değeriniz önem taşımaktadır.
Beden kitle indeksi 40 kg/m²’nin üzerinde (morbid obez yani ileri derecede obez) olanlar.
VKİ’si 35-40 arası olup aşırı şişmanlığa bağlı tip 2 şeker hastalığı, hipertansiyon, uyku apnesi gibi sorunları olanlar da morbid obez olarak kabul edilip mide küçültme ameliyatı olmaları gerekebilir.
Ayrıca obeziteye bağlı “yeni” tip 2 şeker ve metabolizma bozukluğu olan ve VKİ’si 30 – 35 arasındaki hastalara da obezite doktorunun kararı ile ameliyat yapılabilir.
Morbid obezite hastalarında son 10-15 yıldır tedavi amacıyla cerrahi yöntemler de uygulanılmakta ve başarılı sonuçlar da elde edilebilmektedir. Fakat her cerrahi operasyonda olduğu gibi obezite cerrahisinde de çeşitli riskler bulunur. Bu nedenle operasyona karar vermeden önce her hasta için tedavi yöntemi doktorunun rehberliğinde değerlendirilmeli mümkünse ilk önce diyet tedavisi uygulanmalıdır. Cerrahi tedavi yöntemleri ise şu şekildedir:
- Mide içi balon yerleştirilmesi
- Tüp mide ameliyatı (sleeve gastrektomi)
- Gastrik bypass
Her ameliyat gibi mide küçültme ameliyatının da bazı riskleri vardır. Enfeksiyon, kan pıhtılaşması, emboli, tüp mideden ya da diğer anastomozlardan kaçak, kilo kaybına bağlı safra kesesi taşı oluşumu, yetersiz beslenme, kilo vermeye bağlı ciltte sarkmalar, çöküntüler, dumping sendromu (gastrik bypass cerrahisi sonrası alınan gıdalar ve sıvılar çok hızlı bir biçimde bağırsağa geçmesi durumu) ameliyatın komplikasyonlarıdır. Bu komplikasyonlara yakalanma daha çok ileri yaştaki veya kan pıhtılaşma sorunu olan kişilerde veya aşırı obez olanlarda görülür. Eğer ameliyat sonrası diyetisyeninizin ve doktorunuzun önerilerine uyarsanız bu komplikasyonların ortaya çıkma ihtimali azalacaktır.
Hastalarda ilk 3 ay hızlı kilo kaybı görülmektedir. Örnek olarak ilk üç ay için yaklaşık 45 kiloya kadar verilebilmekle birlikte bu kayıpların miktarları ameliyat çeşitlerine göre farklılık gösterir. Ameliyat öncesi obeziteye bağlı herhangi bir ek hastalığı olanların bu hastalıklar ya tamamen iyileşir ya da rahatsız etmeyecek kadar azalır.
Ameliyat olmadan en az 1 hafta öncesinde aspirinin veya aspirin içeren ilaçların ve kan sulandırıcıların kullanımı bırakılmalıdır. Bunlara ek olarak, 24-48 saat öncesinde hekimin önerdiği şekilde bir beslenme uygulanmanız gerekir. Hasta ameliyat sonrasında belli bir süre boyunca hastanede kontrol altında kalır. Bu sırada hastaya ağrı kesici verilir ve yakından takip edilir. Bu süreçte sıvı tüketimine özen gösterilir ve ameliyat sonrası beslenme yavaş olduğu için kan şekeri sürekli kontrol edilir. Ameliyattan sonra öncelikle sıvı gıdalar ile beslenmeye başlanır, daha sonra püre ve en son katı gıdalara geçilerek yavaş yavaş beslenme sağlanır. Ameliyat sonrasında diyetisyen özel beslenme planı hazırlar. Bu beslenme planı yeterli ve dengeli beslenmeye uygun olarak planlanır. Porsiyon miktarları ameliyat öncesindeki beslenmeye göre daha küçüktür, çünkü mide küçülmüştür.